reklam
reklam
SON DAKİKA
hava
Google News

”Şoför Dediğin 100 km Süratle Giderken Üst Bagajdan Yere Atılan Bir Şapkayı Ezmeden Duracak.”

”Şoför Dediğin 100 km Süratle Giderken Üst Bagajdan Yere Atılan Bir Şapkayı Ezmeden Duracak.”

Son Güncelleme :

25 Mayıs 2021 - 22:57

/ 273 kez okundu.
reklam
”Şoför Dediğin 100 km Süratle Giderken Üst Bagajdan Yere Atılan Bir Şapkayı Ezmeden Duracak.”
reklam

Şoför Dediğin 100 km Süratle Giderken Üst Bagajdan Yere Atılan Bir Şapkayı Ezmeden Duracak. Trabzon  Şalpazarı İlçesine bağlı Geyikli mahallesi sakinlerinden 82 yaşında ebediyete uğurladığımız ‘’Garip Hasan’’ lakaplı Hacı Hasan Gülay’ın İlçesine yaşamı boyunca bırakmış olduğu ibretlik yaşam öyküsüne daha 18 yaşına geldiğinde bıyığı yeni terlemeye başlamış 1952 yılında ekmek parası kazanmak için gurbette çıkmış. Merhumun evlatlarından oğlu Hasan anlatıyor Allah Razı olsun bize bu onurlu mirası bırakan iki gözlü evde bizleri bakarak bugünlere  gelmemizi sağlayan merhum Babamız 32 yaşında bıçkın bir delikanlı olduğu dönemlerde 1966 yılında şoför olarak çalıştığı araba Willys Kamyonunu almış akabinde de ikamet ettiği köyüne hizmet etmiş daha sonra bu hizmetlerine imkanları doğrultusunda yapmaya gayret göstermiş değerli okuyucularımız bu ‘’Garip Hasan’ın’’ yaşam öyküsünü anlatan yazı dizisi uzun ancak okudukça okunası gelen bir yaşam öyküsünü siz değerli okuyucular için derledik

GARİP HASAN 4 EYLÜL 2016’DA EBEDİYETE UĞURLANDI; Trabzon Şalpazarı Geyikli mahalle sakini ve Şalpazarı’nın en eski şoförlerinden “Garip Hasan” lakaplı, Hasan Gülay 82 yaşında tedavi gördüğü hastanede vefat eden 7 çocuk babası Hasan Gülay’ın cenazesi Geyikli Gültepe Camii’nde 4 eylül 2016 tarihinde  ikindi namazından sonra kapalı lise bahçesinde kılınan cenaze namazını müteakip Konakyanı kabristanlığında toprağa verilmişti.

GARİP HASAN ŞOFÖR OLARAK ÇALIŞTIĞI ARACI SATIN ALDI; Trabzon Şalpazarı İlçesinde 1950’li yıllarında Akçiriş mahallesi sakinlerinden Çemberci Hasan Yavuz olarak tanınan Hacı Hasan Yavuz’un Oğlu Veysel ve Asım Yavuz tarafından 1950’li yıllarında Austin model bir kamyon alırlar. Şalpazarının sayılı araçlarından birisi  Hanicuları tarafından alınır. Bu araca Veziruğu diye bir şoför tarafından araç kullanılır ilerleyen yıllarda bu araç ile veziruğu Beşikdüzü yolunda kaza yapar. Bu kazadan sonra Hanicuğuları araca aynı köyden Kara Mustafa olarak tanınan Mustafa Faizi şoför alırlar. İlerleyen zamanlarda Austin aracını satan Hanicuğuları 1964 yılında williys kamyon alırlar. Almış oldukları bu kamyonda şoför olarak Şalpazarı Geyikli sakini Garip Hasan olarak tanınan hacı Hasan Gülay Şoför olarak çalışmaya başlar ve Hanicuları iş değişikliklerinden dolayı araçlarında Şoför olarak çalışan Garip Hasan’a sık sık arıza yapmaya başlayan aracı satarlar ve Garip hsanında yaşam mücadelesi böylece başlamış olur.

GARİP HASANIN BİNASI; Hacı Garip Hasan 1970’li yıllarda Ömer Dural ile birlikte Şalpazarı’nda 100. Yıl Sokak’ta inşa ettiği 5 katlı bina, yıllarca bugün bir çok yerde önemli mevkilerde çalışan ya da emekli olan dönemin öğrencilerine barınak olmuştu.

İKİ GEYİKLİLİ SAKİNİ ŞALPAZARILI ÖĞRENCİLERE ÖNDER OLDULAR; Trabzon Şalpazarı Geyikli sakini Garip Hasan lakaplı Hasan Gülay ikamet ettiği iki gözlü küçük bir evde hayat arkadaşı eşiyle beraber bütün olumsuz yokluklara göğüs gererek yaşama merhaba diyen evlatlarının rızkını kazanmak için azim ve kararlılıkla hayata tutunmasını bilmiş.

ŞALPAZARI’NDA YETİŞEN VE BÜYÜK YERLERE GELEN ÖĞRENCİLERDE PAY SAHİBİDİR; Garip Hasan Gülay ve Ömer Dural tarafından yapılan 5 katlı binada o yıllardan günümüze kadar gelen öğrencilerin yetişmesinde çok büyük emeği olmuştur. Emek dedik buradan şunu anlatalım o günün şartlarında köylerde öğrenci kalabalık bulundukları köylerden mezun olan öğrenciler İlçe merkezindeki Orta ve Liseye gidecekler ancak ulaşım yok her gün İlçedeki okullara gelmeleri için yeterli araç yok tam da bu sırada Garip Hasan’ın binası bütün öğrenci velilerinin gözdesi olan halk arasında garip hasan Pansiyonuna  çevriliyor.

BEN ADIM GİBİ EMİNİM KENDİ GARİPTİ ANCAK YAPTIĞI HİZMET ALKIŞLANACAKLIK; Hacı Garip Hasan 1970’li yıllarda Ömer Dural ile birlikte Şalpazarı’nda 100. Yıl Sokak’ta inşa ettiği 5 katlı binanın birinci ve bodrum atı araba parçalarıyla doluydu. Garip Hasanın arabası arza yaptığını binada kalan öğrenci yakınları iyi hatırlardı. Yanlış hatırlamıyorsam yapmış oldukları Gülay ve Dural Arkadaşlar beş katlı binanın 5. ve 2. katı  ve 1. Katın Okul tarafı  Ömer Durala ait olurken, 2. ve 4. Kat ile 1. Katın 100. Yıl sokak tarafı Garip Hasan Gülay olarak paylaşım yapılmış ve Babaları gibi evlatları da Baba mesleği şoförlüğü seçenlerde araçları arızalanması ile buradan malzemeler seçerek araçlarının adeta sanayisi olarak kullanırlardı burasını.

Şoförlük mesleğinin ismine “garip” sıfatını eklediği tecrübeli şoför Hasan Gülay, “Şoförlükte tecrübe vazgeçilmez esastır. Şoför dediğin 100 km süratle giderken üst bagajdan yere atılan bir şapkayı ezmeden duracak. Arabayı bu zihniyetle sürecek. Bagajdan düşen şapkayı ezmemek mümkün mü? Mümkün olacak” diyor.“Cenab-ı Allah’a kul, Hz. Muhammed’e (sav) ümmetim” diyen insanın vatandaşın elinden mutlaka tutması gerektiğini söyleyen Garip lakaplı Hasan Gülay, “Dünya çok geniştir. Ama ânîde dar olduğu bir an olur, süre biter” uyarısında bulunuyor.

68 yaşı ve adeta bir ömür boyu süren şoförlük tecrübesi ile “Tecrübe Konuşuyor”  dizimizde yerini alan Hasan Gülay,  şimdilerde “Ahh gençlik” dediğini, ama fakirlikten gençliğin ne demek olduğunu, nasıl bir anlam ifade ettiğini göremediğini, 1952 yılında gurbet yollarına düştüğünü, az gurbet kahrı çekmediğini, başına gelmedik gurbet hatırası kalmadıktan sonra doğduğu yerde doyabilmenin hesabını yaparak askerlikten öğrenme şoförlüğe başladığını, “Garip” lakabının da bu mesleği icra ederken yaşadığı çileli hayattan isminin önünde yer edindiğini söylüyor.

 

Yılların tecrübeli şoförü Gülay, “Şoför odur ki üst bagajdan öne düşen şapkayı ezmeyecek” diyor. Garip Hasan ile, şimdiki zamanın hem gençleri hem de şoförleri için kulaklara küpe olacak sözler sarf ettiği söyleşimiz gurbet ile başlıyor şoförlükle son buluyor.

İnsanı mindere yapıştıran don; Hasan Bey, siz doğduğunuz Geyikli beldesinin galiba ilk şöförüsünüz. Şoförlükle ilgili sorularımız olacak ama bulunduğunuz beldenin önemli bir özelliği hemen herkesin gurbet ile bir şekilde hemhal olması. Siz de gurbet ile tanıştınız mı? Tanıştığınız ilk nereye gittiniz? Bu bağlamda ne tür hatıralarınız var?

Hasan Gülay İzmir’e gittim. Orada bizim köylüler vardı. Küçük olduğum için yatma yerinde beni taa kapının arkasına yerleştirdiler. Eskişehir’de kar fırtınasında kar üzerime yağdı. Bursa Kemalpaşa’da bir dere içerisinde otelin ağzına vardık. Biz arabanın içinde yattık. Sabahtan kalkamıyorum. Donmuşum, yapışmışım.

 “Arkamda kim var?” diyorum.;  Oysa mindere yapışmışım. Minderin de ne olduğunu bilmiyorum.  Yarın oldu Manisa’ya vardım. Hasta oldum. Manisa hastanesinde yedi gün yattım. Taburcu olduktan sonra yola döndüm. Cepte bir kuruş para yok. Tren istasyonuna indim. Trenin ne olduğunu bilmiyorum. Trenci “Uzun bir şey gelecek” dedi. “Turgutlu’ya kadar gidecek. Orada ineceksin. Belediyeden belediyeye gideceksin” dedi. Uyurken adamcağız beni dürterek uyandırdı ama ayılamıyorum. Birisi, “Bundan ne istiyorsun? Zaten ölüyor” dedi. Garaj  çavuşu imiş. Beni bir otobüse verdi. Otobüs Bandırma’ya gidiyormuş. Balıkesir’e indik. Adam daha gitmiyor. Belediyeye vardık. Sonra İstanbul’a gittik. Sonra da soluğu köyde evde aldık.

Atalarımız “vay arka vay!” demiş; Ondan sonra birkaç senedir İzmir’e gitmeye başladım. Ama 200 lira para kazanıyorum. Köye geliyorum. Seneye para bitiyor. Baktım olacak gibi değil. Geçim derdi var. Askerde arabacı idim. “Araba alayım” dedim ama alacak gücüm yok. Bir iş yaparken çevren olacak, akraban olacak. Atalarımız ne demiş? “Vay arka vay” demiş. 1966’da Yakup Aydemir’den bir araba aldım. Araba inişe aşağı giderken bile yıkılıyor. 

 Arabanın markası ne idi? Gülay- Willys pikaptı. Yol Osmanoğlu’na kadar geliyordu. Arabanın üstüne 33 kişi biniyor. İki sefer ediyorum. Tonajı 750 kg. Ama 33 kişi biniyor. Giderken yıkılıyor. Yolda kalınca para da alamıyoruz. Benzini de yakmış, bitirmiş oluyorsun. Ağla Hasan ağla. 
Beşikdüzü’ne giderken en az üç sefer araba yıkılıyor. Lastik yakıyoruz. Makası kırılıyor. Şanzıman kırılıyor. Bir gün Kuruçeşme’de otururken yanımdan geçenler bana ekmek attı. Üzüldüm, ağladım, kahrettim. “Köylüm bana yardım etmiyor” diye cebime bir yazı yazdım, kendimi denize atmaya gittim. O zaman Ağasar tarafı boştu. Bulamasınlar diye oraya gittim. Fakat canıma kıyamadım. “Borçlularım canımı alsınlar ya da araba orada” dedim. Kağıdı yırttım attım. Allah’a yalvardım. Dua ettim. “Ya Rabbi! Beni bu borçtan kurtar” dedim. Cenab-ı Allah beni o borçlardan sonraları kurtardı. Köylüye komşuya ihtiyar heyeti olduk. Yaptığımız hizmetleri köylüm-komşum biliyor. Bilene Arafat dağında hakkımı helal ettim. Bilmeyenlerden mahşer hakkım olarak ahirette hakkımı alırım. 

İnsan insanın elinden tutmalı * Sen araba aldığında Ağasar deresinde kaç tane araba vardı? Gülay- Şalpazarında üç kişi vardı. Aptallı’dan Kamyoncu Velvele vardı. Çamkeriş’ten Palazoğlu vardı. Geyikli’den ben vardım. Toplam altı araba vardı. Beşikdüzü’ne haftada iki gün giderdik. Pazartesi, Perşembe giderdik. Ama ben oraya giderken mezbahanın arkasına varınca talebeler arkadan inip kaçarlardı. Para vermezlerdi. Araba sürekli yıkıldığı (bozulduğu), binenler de para vermeyip kaçtıkları için para kazanamadığımız gibi borçlandık. Ama yapabileceğimiz başka bir iş de yoktu. 

Gurbeti zaten denemiştik.; Şalpazarı’nda esnaf İsmail Kara borcumu vermek için bana para toplamak için çalıştı. Köyümden Kenanoğlu Mürsel de “araba satılamaz” dedi. Araba kaldı. İsmail Kara halimi biliyordu. Esnaf adamdı. Acırdı. Allah razı olsun!. Dünya âleminde bir adamın yaptığı işten öbür bir adam faydalanıyorsa Rusya’da birisi dahi olsa Allah ondan razı olsun. Ben ondan razıyım. Çünkü çok çilesini çektim. Acısını çektim. “Cenab-ı Allah’a kul, Hz. Muhammed’e (sav) ümmetim” diyen insan vatandaşın elinden tutacak. Eğer hakiki bir insan ise.

 Bakın, bu dünya çok geniştir. Ama aniden dar olduğu bir an olur. Süre bitti. Seni köprüden kim geçecek? Dünyada birisine yardım etmişsindir. O seni köprüde bekler ve geçirmene sebep olur. İnşaallah bizler de o köprüden kolaylıkla geçeriz. Bir gün bizim de süremiz bitecek. Yaş 70. “Âhh gençlik” dememek elde değil. “20 yaşında olsaydım da insanlara hizmet için biraz daha keşke vaktim olsaydı” diyorum. Öldüğünüz zaman insanlar sizi yaptığınız hayır işleri ansın! Gençlere ve insanlara tavsiyem; yardıma muhtaç insanların elinden tutun. “Kimse yok mu?” diyen insanlara bir mum yakarak yardımcı olun.

 Hayır ve hasenatta yarışın. Garip şoförlükten okul yaptırmaya* Eskiden altı araba olduğunu söylediğiniz derenin sadece Sisdağı’na binlerce araba geliyor. Bunları görünce ne düşünüyorsunuz? Gülay- İnsan düşünüyor; o zaman ne idik, şimdi ne olduk? Bazen kendi kendime kederleniyorum.

 

 Hayatta şunu gördüm: Evlat babaya, kadın kocaya, talebe hocasına, amele çavuşa karşı gelmemeli.

 

Askerde er olarak askerlik etmeyeceksin, çavuş olacaksın. Sivilde de birisini çalıştıracaksın, başkasına çalışmayacaksın. * Bu 60-70 yıllık tecrübenin sonunda söylenmiş laflar mı? Gülay- Acısını çektim. 100 lira para kazanıyorsun. Buraya geliyorsun, araba alacaksın, 15 bin liralık araba 20 bin liraya çıkıyor. Benim 100 lira da daha hiç bir şeye yaramaz oluyor. 1940’larda okul açıldı.

 

Köylü babama diyor ki “Oraya giden gâvur oluyor” diyor. “Dozerin paletini yapalım. Havadan uçacağız, uçağın motorunu yapalım” demiyorlar. Ben okula gidemedim. 1974’te ihtiyar heyet âzâsı oldum. Köyde okul yeterli değil. Talebe de çok. Köyümüzün cahilliğine bakın ki yeni okullar yapamıyor. Okul neden oluyor? Üç şeyden oluyor. Araziden, taştan, ağaçtan, bir de adamdan. Dört kişi oldun mu okul yapılıyor. Ben bunları bir araya getirdim, okul yaptırdım. Mümkün olmayanı mümkün kılmak * Hiç seni yakın zamanda araba kullanırken görmedik, neden? Gülay- Benim arabam yok. Başkasının arabasını kullanmak da işime gelmiyor.* Şoförlükte ustalığın kriterleri var mı? Gülay- Bir kere yeni şoförler eski, tecrübeli şoförlerin tecrübe tezgahından bir sene geçmeli.

 

Şimdi ehliyeti bakkaldan alıyorlar. Sonra da Garip Hasan televizyondan dinliyor. “Filancı kaza yapmış, ölmüş” haberini dinliyor. Hem araba için hem de ölen ve yaralananlar için üzülüyor, üzülüyor, üzülüyor. Şoför dediğin tecrübeli olacak. 100 km süratle giderken üst bagajdan biri şapkayı yere atacak, sen de bu şapkayı ezmeden duracaksın. Arabayı bu zihniyetle süreceksin. Bu zihniyetle giden şoför varsa hiç bir kaza yapmaz. Bagajdan düşen şapkayı ezmemek mümkün mü? Mümkün olacak. İşte o zihniyet ile hareket edeceksin. Düşüyormuş gibi davranacak, frene hemen basmak zorunda kalacakmış gibi dikkatli süreceksin.

 Buradan şu tepeye bakarak sürdün mü önüne düşeni göremezsin tabii. Kaldı ki bugün şoförlük için şartlar iyi sayılır. Çamurda zincir takmak tarihe karıştı. Yollar şimdi iyi. Adam yolları beğenmiyor. Benim zamanımda, 1966’da yol nerede idi. Her yer çamur idi. Zincir bağlardık. Yan yana iki araba geçemezdi. Zaten araba da yoktu. Bütün yollar bizimdi. Aşağı git yol senin, yukarı git senindi. 

 

ACELEYLE MENZİL ALINMAZ  Sağlam ve doğru iş yapmak isteyen herkesi, özellikle de şoförleri ilgilendiren bazı atasözlerimizi şöyle sıralamak mümkün:* Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık: Acele ile yapılan işler genellikle kötü sonuçlar vereceğinden kişi sonunda pişmanlık duyar.* Acele ile menzil alınmaz: Çabuk davranılarak, telaş gösterilerek sonuca bir an önce varmak isteyen pişman olur. Bu tutum ile işgörenler başarı kazanacaklarını sanmamalıdır.*  Acele işe şeytan karışır: Acele ve telaşla yapılan işlerden olumlu sonuç alınamaz. Şeytanın karıştığı iş bozuk, yanlış olur.* Acelede nedâmet, tefennide selâmet vardır: Acele ile yapılan işlerin sonunda insan pişmanlık duyar, çünkü genellikle kötü sonuçlar alınır. Oysa düşünceli, tedbirli ve yavaş hareket edilerek yapılan işler insanı başarıya götürür. * Ustanın çekici bin altın: Bir işte usta olmak, uzmanlaşmak kolay değildir. Yılların bilgi ve tecrübesini, alın terini gerektirir. İşinde usta olan kimseler küçük bir çaba ile kimsenin uğraşıp yapamadığı işleri yapı verirler. Bu bakımdan onların emeği çok kıymetlidir. 

Bugün binlerce arabanın aynı anda bir araya geldiği Ağasar deresinde 1966’da altı arabadan biri olan Willis pikap.

Araştırma-Röportaj: Kamil Bayraktar ve Mustafa Özcan

reklam

YORUM ALANI

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

× Bizimle iletişime geçin